Kullananlar bilir: Navigasyon cihazını açıp adresi girdiğinizde cihaz aradığınız adresi buluyorsa içiniz rahatlar; gideceğiniz yol bellidir. Arkanıza yaslanıp cihazın vereceği komutları dinleyerek hedefinize kolayca ulaşırsınız.
Diğer taraftan bu rahatlama bir sonuç daha doğurur: Yol tarifini adım adım takip ettiğiniz için, artık gittiğiniz yola dikkat etmemeye başlarsınız. Neden edesiniz ki? Hedefinize giden yol, sapaklar, geçeceğiniz trafik ışıkları, hangi kavşaktan kaçıncı çıkışı alacağınız – hepsi bellidir. Navigasyon sizi kalan kilometreyi dahi belirterek bilgilendirir, bu kilometreyi ne kadar sürede kat edeceğinizi tahmin ederek herşeyin plana uygun gittiğini gösterir.
Ne güzel işte, her şey yolunda. Yol belli, yordam belli…
Peki ya değişen ortam?
İşte bu noktada cihaz yetersiz kalır: Bize neyin ne zaman değişeceğini söyleyemez. Bugünlerde otomobili ile Taksim’e varmaya çalışan biri, eğer meydandaki çevre düzenlemesinden haberdar değilse yolunun ciddi şekilde değiştiğini bilmeyebilir, navigasyon cihazı da bunu öngöremez. Eğer sadece bir sonraki sapağın ne olduğuna odaklandıysak, artık çevremize yeterince bakmadığımız için çok geç olana kadar değişikliklerin farkına varamayabiliriz.
İş hayatında da benzer durumlar yaşanır: Bazen yıllık planımıza o kadar odaklanırız ki oluşan ortam değişikliklerini gözden kaçırırız. Bayilerimiz birden ürün almayı keserse telaşla başkasına satarak sorunu çözmeye çalışırız. Planımız bozulmuşsa (çoğunlukla) konsantrasyonumuz da bozulur. Planımıza aşırı derecede sadık isek, yeni bir yol aramakta, değişen koşullara adapte olmakta zorlanır, yaratmış olabileceği fırsatları da göremeyebiliriz.
Temel’in kasabasını seller basmış. Dindar bir adam olan Temel de çatıya çıkıp onu kurtarması için Allah’a yalvarmaya başlamış. Yanından akan suyun üzerinde bir tahta geçmiş ama Temel tanrıya yalvarmaya devam ederek ona tutunmamış. Birazdan kayıkla bir adam yakına gelerek yardım önermiş, Temel yine reddetmiş. Nasıl olsa tanrının onu kurtaracağını düşünmüş. Sonunda sular onu yutmuş ve Temel soluğu cennette almış. Girişte Allah’a rastlayınca sormuş: Sevgili tanrım beni neden kurtarmadın? Tanrı hemen yanıtlamış: “Denedim Temel, sana tahta yolladım tutunmadın. Kayıkla adam yolladım istemedin. Daha ne yapsaydım?..”
Elbette hikaye hayal ürünü ama planına aşırı derecede bağlı bireyin yaşaması olası geçici körlüğü temsil etmesi açısından anlamlı. Planımız o kadar kutsaldır ki, zaman zaman değişen koşulları dikkate almayacak kadar ona odaklanır, nereye gittiğimizi, ne yapmaya çalıştığımızı unuturuz.
Aslında planlar yol gösterici, ama mutlak olmayan yönetim araçlarıdır. Yıllar önce büyük bir yatırımın yöneticisi olarak ekibimle beraber haftalar, hatta aylar boyunca çalışarak 5 yıllık dev bir iş planı hazırladık. Planımız günün koşullarına uygun, hedeflerimiz sektörümüzün gelecek öngörüleriyle tutarlıydı. İş planımızdan çok faydalandık: Bize yol gösterdi, yaptığımız işe odakladı. Önceliklerimizi belirlememize yardımcı oldu ve konsantrasyonumuzu korumamızı sağladı. Kısa sürede büyük adımlar atmayı ve kurmak istediğimiz yapının temellerini oluşturmayı başardık.
Artık bu şirkette görevli değilim ama yıllar sonra ona baktığımda ilk gün hayal edip planladığımızdan çok daha farklı bir noktada, farklı bir yapıda olduğunu görüyorum: Çünkü sektör ve rekabet ortamı değişti, kanunlar yenilendi, uygulamalar farklılaştı. Hatta şirketin yatırımcılarının, yani sahiplerinin beklentileri dahi değişti.
İyi yöneticiler plan ve stratejilerini sabır ve kararlılıkla hayata geçiren ekip liderlerdir. Daha iyi yöneticiler ise plana değil hedefe odaklanan, bu hedefe giden yolda değişen çevre koşullarını da dikkate alan, geektiğinde plan ve stratejilerini revize edebilen, yeri geldiğinde uzun zaman harcayarak oluşturduğu bir yaklaşımı kolayca feda edebilen ve hızlı karar verebilen yöneticilerdir. Stratejiler, planlar, yaklaşımlar onlar için araçtır, amaç değil. Çoğunlukla plana sadık kalır ama ayaklarına dolandığında ona takılıp düşmezler, üzerinden kolayca atlayıverirler.
Sürekli değişen modern iş hayatında yöneticilerin en çok ihtiyaç duyacakları yaklaşımlar gözlem ve adaptasyon olacak.
Tarlabaşı bulvarından Taksim’e yaklaşırken yol çalışmasını (orada olduğunu da gayet iyi biliyor olmama rağmen) unutunca, bana tarif etmeye çalışığı yolu baştan hesaplayıp duran ve “en yakın yerden U dönüşü yapın!..” uyarısını ısrarla yineleyen navigasyon cihazını kapatıp yanımdaki arkadaşıma sordum: “Şimdi ne yapacağız?..”
Kapı cebindeki eski haritayı çıkararak gösterdi: “Sanırım bunu kullanacağız…”
Çıkar bir yol bulmak için etrafa bakınırken sağ tarafta gözüme takılan ve muhtemelen İstiklal caddesini keserek yukarı çıkan küçücük yolu görünce gülümseyerek yanıt verdim: “Ona ve biraz da çevremize bakacağız…”
Yöneticinin seyir defteri, 17 Şubat 2013.