Sık sık spor yaparım. Biraz üşengeç olduğum için özellikle de grup egzersizlerini tercih ederim; spor yapan bir grubun enerji ve disiplini çoğunlukla bireyden yüksek oluyor. Bu egzersizlerin biri var ki bende diğerlerinden çok farklı ve olumlu bir etki yaratıyor. Geçenlerde beraber spor yaptığım bir arkadaşıma bu durumdan bahsettim.
“Neden biliyor musun?” diye sordu? Bilmiyordum. “Çünkü hoca egzersiz sırasında sınıfta dolaşıyor ve zorlandığımız hareketlerdeki duruşlarımızı bize yumuşakça dokunarak düzeltiyor.”
Ben de ekledim: “Bu sayede hareketleri daha iyi yapıyoruz.”
“Sadece o değil, aynı zamanda onun dokunuşu kendimizi daha iyi hissettiriyor”
Düşündüm; gerçekten de öyleydi! Egzersiz hocamızın omzuma dokunduğu anın bende yarattığı rahatlama ve odaklanma duygusunu aklımda net olarak canlandırabildim. Her dokunuş ile hareketlerim düzelmekle kalmıyor, kendime güvenim de artıyordu.
Bu durum sadece sporla kısıtlı değil: Amerika’da, Wisconsin Üniversitesinde yapılan geniş bir araştırma için doğum sonrasında annesinden geçici bir süre ayırılan bebek maymunlara sarılmaları için biri telden, diğeri kumaştan yapılma iki yapay anne verilmiş. Bebek maymunların her zaman kumaş olanı tercih ettikleri görülmüş; telden yapılanda yiyecek olduğu durumlarda dahi bebek maymunlar kumaş yapay anneye sarılarak uyumuşlar .
Durum insanlar için de böyle. Bu kez de Columbia Üniversitesi’nde yapılan farklı bir araştırmada denekler sabit ama düşük bir ödül elde etmekle, çok daha büyük bir para kazanabilecekleri bir kumar arasında tercih yapmışlar. Testi gerçekleştiren görevliler bazı denekleri yerlerine oturturken sırtına yumuşak ve güven verici şekilde dokunurken, diğer deneklerle hiç bir fiziksel temas kurmamaya özen göstermişler. Sırtına dokunularak teste giren denekler, diğerlerine göre %50’den fazla oranda kumar oynamayı tercih etmişler. Yani dokunuş, cesaretlerini artırmış.
Bu dokunuştan kast edilen herhangi bir dokunuş değil. Örneğin el sıkışma çoğu zaman böylesi bir etki yaratmıyor. Ama omuza ya da sırta yapılan yumuşak ve güven verici bir dokunuşun etkisi büyük.
Bu konuda çok sayıda araştırma var; örneğin New York Times’da yayınlanan bir makalede doktor muayenesine giren bir hastaya doktorun kısa ama yumuşak bir şekilde dokunmasının hasta üzerinde muayenenin iyi bir şekilde gerçekleştiği izlenimini yarattığı anlatılıyor. Sınıfta öğretmenin sırtına dokunduğu öğrenciler sorulara daha çok yanıt veriyor, daha aktif oluyor. Hatta futbol ve basketbol takımlarında birbirlerine dokunarak, kucaklayarak kutlama yapan takımların daha çok maç kazandığına yönelik bulgular bile var.
Çıkarım net: Destekleyici bir dokunuşun olumlu ve cesaretlendirici etkisi büyük.
İyi hoş da, bu hassas bir konu değil mi? İnsan Kaynakları departmanına bu durumu nasıl açıklayacağız? Herkes birbirine dokunsun diyerek mi?
Tam değil ama yakın: Dokunuşun olumlu etkileri, getirdiği risklerden daha büyük. Son bir örnek daha vermek istiyorum: Amerika’da DePauw Üniversitesi psikoloji bölümünde yapılan bir deneyde birbirini tanımayan öğrencilerin sadece dokunarak bazı (minnettarlık, sempati gibi) duyguları hissettirmeye çalışmaları istenmiş. Dokunulan kişinin gözleri bağlı olarak yapılan bu deneylerde %50 ile 78 arasında bir oranla verilmek istenen mesajın doğru algılandığı ortaya çıkmış. Bu oran sözlü iletişimle verilmek istenen mesajın doğru olarak akratılma oranıyla hemen hemen aynı!
Diğer bir deyişle dokunuş çoğu zaman sözler kadar anlamlı olabiliyor. Söze oranla daha seyrek ve daha özenli kullanıldığı için etkisi de daha büyük olabiliyor.
Diğer taraftan bu “özenli kullanılma” konusu gerçekten önemli. Ne amaçla dokunacağınız ve vermek istediğiniz mesaj kafanızda net olmalı. Daha önemlisi etkili bir dokunuşun en önemli sırrı kısa sürmesi. İletişimsel içerikli dokunuşun ilk kuralı: Süresini uzatmayın. Birkaç saniyeden daha uzun süren dokunuşun amacınızı aşma, yanlış anlaşılma olasılığı çok yüksek.
Çalışanlarıyla kuracağı samimiyet seviyesi her yönetici için kişisel tercih konusu. Ama yeri geldiğinde sırtına samimi bir dokunuş ya da omza güven verici bir temas tahminizden çok daha büyük bir etki yaratabilir. Bu küçük ama içten gelen hareketler iş yerimizi daha insancıl, daha samimi ve sıcak bir ortam haline getirebilir.
Her tür sürecin hızlandığı, çabuk tüketildiği, samimiyet ve sıcaklık gibi kavramların azalmakta olduğu modern iş hayatında böyle kazanımlara çok, ama çok ihtiyacımız var.
Yöneticinin Seyir Defteri, 19 Şubat 2013.